19 Şubat 2011 Cumartesi

Yeşiller: “Türkiye Kıbrıslıları Kıbrısla alakasız ‘stratejik ilgi’lerine alet etmemeli”


AKP Hükümeti, Erdoğan ve ‘Başbakan’ Küçük’ün dün Ankara’da gerçekleştirdikleri görüşmeyle Kıbrıs halkının Türkiye’ye tepkisinde bir yumuşama yanılsaması yansıtmaya çalışırken, yarın ve 2 Mart’ta Kıbrıslıtükler gerçek tepkilerini gösterecek protestolar hazırlığında.


Yeşiller Partisi uzun zamandır endişeyle ve Türkiye hükümetinin haksız tavrından rahatsızlıkla izlediği gelişmelerle ilgili bir açıklama yaptı. Parti Meclisi ve Uluslararası İlişkiler Çalışma Grubu üyesi Alidost Numan tarafından yapılan açıklamada yarın ve 2 Mart’ta Ada’da yapılacak protestolarda olabilecek herhangi bir baskı ve saldırının sorumlusunun Türkiye hükümeti olacağı belirtildi.


Numan “Yeşiller olarak, Türkiye’yi, hükümetiyle ve tüm devlet kurumlarıyla, bir an evvel Kıbrıslıların iradesi üzerindeki baskıları kaldırmaya çağırıyoruz. Türkiye yavaşlattığı normalleşme sürecini bir an evvel yeniden hızlandırmalı, Kıbrıs halkının iradesine saygı göstermeli, tüm Kıbrıslıların geleceğini Kıbrısla alakası olmayan ‘stratejik ilgi’lerine alet etme davranışından vazgeçmelidir.” dedi.


Alidost Numan’ın yaptığı açıklamanın tam metni şöyle:


“2 Mart tarihinde Kıbrıslıtürkler İkinci Toplumsal Varoluş Mitingi’nde yine sokakta olacaklar. Bunu, Başbakan Erdoğan’ın hakaretamiz tehditlerine rağmen yapacaklar. Daha önce ise 19 Şubat’ta, yani yarın askersiz bir Lefkoşa için açıklamalar yapılacak.


Yeşiller Partisi olarak Türkiye hükümetini, Ada’daki uluslarası hukuka aykırı fiili hakimiyetini, Kıbrıslıların demokratik haklarını kullanmasına mani olacak şekilde değil, göstericilerin demokratik ifade özgürlüğü ve can güvenliğini koruyacak şekilde kullanmasını talep ediyoruz. Göstericilerin, öncelikle de Türkiye’nin 1950’lerin sonundan beri Ada’da geliştirdiği paramiliter yapılara karşı korunması gerekiyor. Kıbrıslıtürk protestocuların maruz kalacağı herhangi bir baskı ya da saldırının sorumlusu Türkiye hükümeti olarak bilinecektir.


Başbakan Erdoğan, 28 Ocak’ta yapılan ilk Toplumsal Varoluş Mitingi’nde Türkiye’nin 37 senedir bitiremediği “barış harekatı”na karşı tepkilerini dile getirip Kıbrıs bayrağı açan protestocuları hedef almış ve Kıbrıslıtürkleri fazlasıyla rencide etmişti. Erdoğan’ın ifadesinde kullandığı ‘şehit, gazi, stratejik ilgi’ üçlüsü, Türkiye’nin niçin Kıbrıs’ta bulunduğunun ve işgal hâlinin en yüksek düzeyde ve en samimi bir itirafıydı.


Bu hakaret ve itiraf üzerine Kıbrıslıtürklerin tepkilerinin büyüyerek devam etmesi doğaldır. Kıbrıslılar 1960 Cumhuriyeti’nin Kıbrıslırum ve Kıbrıslıtürk milliyetçilerin eylemleriyle işlemez hâle getirilmesinde Türkiye’nin aktif rolünü gayet iyi bilirler. Türkiye barıştan yanaysa, izlemesi gereken siyaset Ada’da Adalı tarafından istenmediğini idrak edip çözüm adına anlamlı adımlar atmaya başlamaktır.


Türkiye bir an önce Ada’ya gönderdiği yerleşimcilerce seçilen Eroğlu’yu müzakere masasında tüm Kıbrıs halkının menfaatine olacak cesur adımlar atma yönünde ikna etmelidir.


Türkiye çözüm yönünde samimi bir irade göstermek istiyorsa, Kıbrıs’taki askeri varlığını kayda değer bir sayıda azaltmalı, Ada’nın, 1977-79 BM görüşmelerinde imzalanan Doruk Anlaşmaları çerçevesinde, detaylarına Kıbrıslıtürk ve Kıbrıslırumların karar vereceği, yalın fedaratif bir çözümle birleştirilmesine engel olmamalıdır.


Türkiy aynı zamanda, Ada’da on yıllardır gerçekleştirdiği nüfus mühendisliği sonucunda orada bulunan Türkiyelilerin insan haklarını ihlal etmeksizin, politikaları sonucunda gerçekleşen mülkiyet ihlallerinin bedelini ve adayı terk etmeyi seçecek Türkiyelilerin Türkiye’ye dönüşünün ve uyumunun maliyetini sırtlamalıdır.


Kıbrıslıtürklerin tepkileri kendi kaderlerini tayin etmelerine izin verilmemesiyle ve bunun ekonomik zemindeki yansıması olarak Türkiye’den dayatılan özelleştirmeci, kazanılmış hakların ilgası anlamına gelen bir yeniden yapılanma paketiyle alâkalıdır. Türkiye Kıbrıs’taki askeri varlığıyla kuzeyin ambargo altında olmasının ve güneyden fakir bir ekonomiye sahip olmasının sorumlusudur. Ayrıca Ada’ya aktardığı yüzbinleri bulan vatandaş ve kayıtsız nüfusun sosyal devlet üzerindeki yükü kayda değerdir.


Türkiye, 1996’daki Susurluk skandalından beri açıkta tutamadığı kara parayı ve bununla birlikte kumarhane ve cinsel sömürü sektörlerini Ada’ya aktarmış, Kıbrıs’ta güvenli ve yerel bir ekonominin gelişmesine engel olmuştur. Erdoğan’ın tüm bu şartlara rağmen Kıbrıslılara çok gördüğü ve rakamları tamamen yanlış bildiği memur maaşları ise güneydekilerin yarısı ile üçte biri arasındadır.


Erdoğan hükümetinin şımarık ‘beslemeler’ olarak tasvir ettiği Kıbrıslılar bir nesil önce bisikletleriyle yerel ekonomileri içinde yaşarken şimdi bir tüketim toplumu çarkı içinde hapsolmuşlarsa, bunun sorumlusu Ada’nın kültürel ve coğrafi bütünlüğünü, yaşam dengesini yerinden etmiş olan işgal hâli ve ganimet ekonomisidir.


Türkiye bu gidişatı durdurmak yerine hata üstüne hata yapmaya devam etmektedir Son olarak DPT Müsteşar Vekili ve Kıbrıs halkını ayaklandıran ekonomik yapılanma paketinin mimarı Halil İbrahim Akça’yı bir sömürge valisi atar gibi Lefkoşa Büyükelçisi olarak atamıştır.


Yeşiller olarak, Türkiye’yi, hükümetiyle ve tüm devlet kurumlarıyla, bir an evvel Kıbrıslıların iradesi üzerindeki baskıları kaldırmaya çağırıyoruz. Türkiye yavaşlattığı normalleşme sürecini yeniden hızlandırmalı, Kıbrıs halkının iradesine saygı göstermeli, tüm Kıbrıslıların geleceğini Kıbrısla alakası olmayan ‘stratejik ilgi’lerine alet etme davranışından vazgeçmelidir.”

Hiç yorum yok: